MALATYA OLAYLARI 2.BOLUM
İşgal sabaha kadar yeni katılımlarla sürdü. Öğlene doğru kortejler oluşturularak yürüyüşe geçirildi. Yürüyüş boyunca faşizmi lanetleyen sloganlar atıldı, pankartlar taşındı, bildiriler dağıtıldı. Yürüyüş korteji Sirkeci meydanına vardığında akşam olmak üzereydi. Bu büyük yürüyüşten sonra Numan Kaygusuz’un cenazesi memleketine gönderildi.
Küre’de Numan Kaygusuz için yapılan cenaze töreni de oldukça görkemliydi. Burada Ülkü Ocakları basılarak faşistler cezalandırıldı, binaları tahrip edildi, tabelası sökülüp atıldı.
Kahramanmaraş Katliamı ve Sıkıyönetim
24 Aralık 1978 faşist terörün en vahşi biçimini aldığı gündü. Faşistler daha önce Sıvas’ta, Elazığ’da, Malatya’da provasını yaptıkları küçük çaplı provokasyonların en büyüğünü Maraş’ta gerçekleştirdiler. Kontrgerillanın kurmaylığında polisin, jandarmanın açık desteğiyle örgütlenen bu katliamda yaşlı, genç, çocuk yüzden fazla çoğu Alevi insan katledildi. Faşist katiller halkı kesip doğrarken, devlet, tüm kurumlarıyla bu vahşeti yalnızca seyretti.
Kahramanmaraş katliamını protesto eylemleri; Katliamın ardından ilk tavır alan, ilk harekete geçen Dev-Genç oldu. Çeşitli demokratik kurumların ancak günler haftalar sonra birşeyler yapmalarına karşın, katliam duyulur duyulmaz Dev-Gençlilerin önderliğinde açık olan tüm okullar işgal edildi. Okullar faşist katliamı protesto eden, hesap sorulacağını yazan pankartlarla donatıldı. Megafonlarla çevreye yayınlar yapılırken, okul içlerinde de forumlar düzenlendi. Okullarda yapılan işgaller yürüyüş ve mitingle sonuçlandırıldı. İşletme Fakültesini işgal eden binlerce kişi Aksaray’a doğru yürüyüşe geçtiklerinde polisin saldırısına uğradılar. 300’ü aşkın devrimci gözaltına alındı.
Maraş katliamı protestoları sadece gençlik alanında olmadı. Devrimci hareketin önderliğinde işçi-memur alanlarında da çeşitli eylemler gerçekleştirildi. Liseli Dev-Genç inisiyatifinde liselerde katliamı protesto eden boykotlar gerçekleştirildi. Boykot eylemlerinin yanısıra Galatasaray, İstanbul Erkek ve M. Beyazıt liseleri işgal edildi. Her üç lisede de barikatlar kurularak işgal boyunca sloganlar atıldı, marşlar söylendi. İşgaller yapılan yürüyüşlerle sona erdirildi.
Katliamı protesto etmek ve faşistlerin katlettiği insanları anmak amacıyla DİSK de, 5 Ocak ‘79’da “Faşizmi Lanetleme Eylemi” gerçekleştirdi. İşyerlerinde iş durdurarak beş dakika saygı duruşunda bulunulan eyleme Töb-Der, TMMOB, TÜTED, TÜMÖD üyeleri ve öğrenci gençlik de katıldı.
Sıkıyönetim İlanı’na Karşı Tavır
Maraş katliamının ertesinde uygulamaya konulan sıkıyönetime karşı Devrimci Sol tarafından “Sıkıyönetim Halka Karşıdır! Devrimci Görev: Teslimiyetçilik Değil, Faşist Teröre, Yaygaraya Karşı Mücadeleyi Yükseltmektir” çağrısı yapıldı. Bu çağrı tüm yurtta yankısını buldu. Sokaklar, okullar, sıkıyönetimi, Maraş katliamını protesto eden duvar yazıları, afişler, pullarla donatıldı.
Sıkıyönetimin ilk bildirisi demokrat-devrimci derneklerin kapatılmasına ilişkindi. Sıkıyönetimin bu bildirisine Dev-Genç güçlü bir eylemle karşılık verdi.
Sıkıyönetim komutanlığı bildirisinin yayınlanmasının hemen ardından gece Taksim meydanı “Sıkıyönetime Hayır”, “Kahrolsun faşizm”, “Maraş katliamının hesabı sorulacaktır” diyen binlerce Dev-Gençli tarafından dolduruldu. Aynı gece ve ertesi gün Karaköy ve daha birçok mahallede de sıkıyönetime karşı eylemler gerçekleştirildi.
1979; Faşist Terör Sürüyor
1979 yılında da faşist saldırılar hızından hiçbir şey kaybetmeyerek sürdü. Şubat ayında İstanbul, Ordu, Adana’da kahvehaneler tarandı. ‘79’un sadece Şubat ayından Mayıs ayına kadar faşist saldırılarda 300’den fazla kişi katledildi.
Milliyet Gazetesi yazarlarından Abdi İpekçi 1 Şubat 1979’da faşistler tarafından katledildi.
16 Mayıs ‘79’da Ankara’nın gecekondu mahallelerinden Piyangotepe’de solcuların gittiği Çelik kahvehanesine giren üç kişi içerdekileri yere yatırıp tarayarak yedi kişiyi katlettiler.
Faşist terör tırmanırken halkın kendiliğinden veya iradi olarak faşist terörün karşısında devrimci şiddeti çıkarması da giderek daha sık görülür bir duruma dönüşüyordu. Bu dönüşümün somut bir ifadesi ve sonucu olarak devrimciler de 1979’da MHP İstanbul, Tunceli, Mardin, Manisa il başkanlarını cezalandırdılar.
Kahvehane taramaları ‘79’da da faşistlerin sürekli başvurdukları yöntemlerden biriydi. 27 Ekim’de İstanbul/Bayrampaşa’da Devrim kahvehanesine yapılan saldırıda altı devrimci-demokrat katledildi. 28 Kasım’da Kayseri’de bir kahvehanenin taranması sonucu beş kişi katledildi. 16 Aralık’ta İstanbul/Beşiktaş’ta devrimci öğrencilerin gittiği bir kıraathaneye atılan bomba sonucu beş kişi katledildi.
Faşist hareket ‘79 boyunca, çeşitli taktik ve saldırılarından bir türlü sonuç alamaması sonucu terörün tüm biçimlerini uyguluyor, halkın tüm kesimlerine saldırıyordu. Kitle katliamları sürerken 20 Kasım ‘79’da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim Üyesi Ümit Yaşar Doğanay katledildi. Doğanay’dan sonra 7 Aralık’ta da Prof. Cavit Tütengil katledildi. Tütengil için yapılan cenaze töreninde jandarmanın kitleye ateş açması sonucu bir işçi ölürken, birçok işçi yaralandı.
Cevat Yurdakul’un katledilmesi; Faşist terörün tırmandığı illerden biri de Adana’ydı. Faşistler ‘79 yılında Adana’da Şubat-Nisan arası 29 kişiyi katlettiler. 32 kişi de kahvehane taramaları sonucu katledildi. İşte böyle bir dönemde Adana Emniyet Müdürü olan Cevat Yurdakul, demokrat yapısıyla faşist teröre seyirci kalmamış, birşeyler yapmaya çalışmıştı. Ancak kısa sürede faşist terörün hedefi haline geldi ve 28 Eylül 1979’da faşistler tarafından katledildi.
“12 Eylül’den sonra Adana Sıkıyönetim Komutanlığı mahkemesinde görülen MHP davasında Yurdakul’un öldürülmesiyle ilgili yargılanan sanıklar ifadelerinde, Yurdakul’un Adana’daki ülkücülere baskı yaptığını, bu nedenle Türkeş’in verdiği emirle öldürüldüğünü belirttiler.”
Bu olaydan sonra Adana polislerin büyük bir kısmı Yurdakul’un katledilmesini ve sıkıyönetimi protesto etmek amacıyla bir gün süreyle iş bıraktı.
1979’un Nisan’ında faşistlerin “kurtarılmış bölge”ye dönüştürdükleri Yozgat’ta bir öğrenci kavgası bahane edilerek provokasyon yaratıldı. Çıkan olaylarda Köy-Koop ve Halkevi binaları ve CHP’lilere ait işyerleri tahrip edildi.
Faşistler 3 Aralık ‘79’da Hatay’ın Kırıkhan ilçesinde Kürt/Alevilerin yaşadığı gecekondu bölgesinde bir evde yangın çıkardı. Yangında içinde çocukların ve 60 yaşında bir dedenin de olduğu sekiz kişi hayatını kaybetti.
Halkın Direnişi ve Devrimci Şiddet Faşist Terörü Geriletiyor
1979’da artan faşist terör, esasında bir çaresizliğin de ifadesiydi. Sivil faşist hareket, devrimci bir bakış açısıyla yürütülen anti-faşist mücadelenin onların taktiklerini bozması nedeniyle artık oligarşinin kendisinden beklediği misyonu yerine getiremez olmuştu. Faşist işgal altındaki pek çok fakülte ve lise işgalden kurtarılmış, mahallelerde faşist saldırılara karşı güçlü örgütlülükler oluşturulmuş ve dahası devrimci hareket faşist harekete ciddi darbeler vurmaya başlamıştı.
“1979’un ikinci yarısından itibaren faşist harekette ciddi bir moral bozukluğu hakim olmaya başladı. Bunun bir nedeni Ôcephe birliği’nin ciddi biçimde zayıflamasına bağlı olarak MHP’nin yalnızlaşmasıydı. Başka ve daha köklü bir neden, devrimcilerin öncülüğündeki anti-faşist direnişin yıldırıcı etkisiydi. Nisan sonunda, bu direnişin güçlü odaklarından biri olan Uşak’taki durum hakkında MHP genel merkezine yazılan rapor, faşist hareketteki paniğin ilginç bir örneğidir; ÔPartililer büyük bir korku içerisindeler. (...) Bazıları partiyi kapatma kararından yana, bazıları silahlanıp bu gidişe bir son verme taraftarılar. Ocak başkanı Mesut gelecekten ümitsiz durumda. (...) Ocak’ı kapatıp 15 serdengeçti ile şehri havaya uçurma taraftarı. Kendilerine gerekli morali vermeye çalıştık.”
Faşistlerin karşılıksız bırakılan hemen hiçbir saldırısı yoktu artık. Saldırılar karşısında hem kitlesel eylemler örgütleniyor, hem de devrimci şiddetle faşist odaklara yönelik misilleme eylemleri yapılıyordu. Bu liseler düzeyinde bile böyleydi; örneğin 1979’da faşistlerin İstanbul Vefa Lisesini bombalaması üzerine Liseli Dev-Genç kitlesel bir katılımla Aksaray meydanında bir korsan miting düzenlemiş, yine aynı yıl Kuştepe Lisesinde TÖB-DER’li bir öğretmenin faşistler tarafından katledilmesi üzerine İstanbul çapında katliamı protesto eden boykotlar yapılmıştı.
Faşist teröre yönelik özel örgütlenmeler aracılığıyla ve caydırıcı, hesap soran bir misilleme anlayışıyla, faşist odakları dağıtma anlayışıyla hayata geçirilen bu çizgiyle faşist terör ilk defa somut olarak geriletilmeye, tutunduğu yerlerden sökülüp atılmaya başlandı. Onlarca faşist şef cezalandırılırken, onlarca faşist üs de dağıtıldı.
Kahramanmaraş katliamının birinci yıldönümü; Faşist hareket halkın gözünde iyice teşhir olmuştu, artık tecrit olma sürecindeydi. Maraş katliamının yıldönümünde yapılan eylemler bunun bir göstergesi oldu. Türkiye’nin hemen hemen bütün önemli yerlerinde güçlü protesto eylemleri gerçekleştirildi. Memur alanında örgütlü tüm kitle örgütlerinin aktif katılımıyla, memurlar, doktorlar, hemşireler, teknik elemanlar, mühendisler 24 Aralık’ta iş bıraktılar. Yüksek okullarda boykotlar yapıldı. Liseli gençlik Maraş katliamının birinci yıldönümünde İstanbul’da 10 lisede işgal eylemleri gerçekleştirdi. Bu eylemlerde polis ve jandarmayla şiddetli çatışmalar ve direnişler yaşandı. Gecekondu bölgelerinde düzenlenen gösterileri polis ve jandarma dağıtmak istedi ancak karşılaştığı direnişle geri çekilmek zorunda kaldı. Türkiye’nin birçok yerinde gösteriler düzenlendi, bildiriler dağıtıldı, afişler yapıştırıldı. Fabrikalarda, işyerlerinde iş bırakıldı, forumlar düzenlendi. Sendika yöneticilerinin karşı çıkmalarına rağmen işçiler sokağa döküldüler. Birçok işyerinde faşistlerle çatışmalar yaşandı. Maraş katliamını protesto eylemlerine kamu emekçileri de katıldı. Onlar da devlet dairelerinde faşistlerin karşı koymasına rağmen forumlar düzenlediler. O gün okullarda, fabrikalarda, hatta faşist kadrolarla doldurulmuş devlet dairelerinde faşistler ortada görünmediler. Faşistler Maraş Katliamını protesto eylemlerinden oldukça korktular ve büyük bir panik yaşadılar.
BEŞİKTAŞ MHP BİNASI BASKINI
Faşistlerin Yıldız İDMMA’ya yönelik saldırıları, öğrenciler arasında tecrit olmalarının sonucunda okulda tutunmaya çalıştıkları bir sürece denk düşüyordu. Bu katliam son çırpınışlarını gösteriyordu. Ancak, katliam özelde İDMMA’nın devrimci-demokrat öğrencilerinde genelde ise anti-faşist gençlik arasında moral bozukluğu yaratmaya yönelikti ve yıldırıcı bir yanı da vardı. Bu nedenle sivil faşistlerin bu saldırısı cevapsız kalmamalıydı. Katliamın hemen arkasından Beşiktaş bölgesinin militanları toplanarak bu eyleme hemen cevap verilmesi doğrultusunda görüş birliğine vardılar. İlk etapta faşistlerin kaldıkları dört evi imha edeceklerdi. Daha sonra da Beşiktaş MHP binası basılarak katliamın planlayıcıları binada ise cezalandırılacaklardı. Faşistler Serencebey’deki MİT binasının çevresindeki evlerde üsleniyorlardı. 10 Mayıs 1978 günü gündüz faşistlere ait dört ev bombalandı. Sıra saldırının planlandığı Beşiktaş MHP’ye gelmişti. Faşistlere ait evlerin gündüz vakti bombalanıp imha edilmeleri üzerine MHP binasının bulunduğu işhanının önünde sürekli olarak bir polis ekibi bekletilerek güvenlikleri alınmaya başlanmıştı. 20 Mayıs 1978 günü öğlen saatlerinde Faşist Teröre Karşı Silahlı Mücadele Ekipleri üyesi beş Dev-Gençli MHP binasına baskın düzenlediler. MHP’nin bulunduğu kat tam denetim altına alındıktan sonra içeriye girildi. İçeride sadece bir kişi vardı. MHP’nin muhasebecisi görünümündeki faşist Ahmet YÜCEKAYA, Beşiktaş bölgesi faşistlerinin elebaşılarından biriydi ve eylemin ertesi günü kimi gazetelerin yazdığı gibi Yıldız Katliamı’nın planlayıcılarından olduğunu çevresine övüne övüne anlatıyordu. Faşist Ahmet YÜCEKAYA, baskını düzenleyen savaşçılar tarafından cezalandırıldı. MHP içinde cezalandırma eylemi olurken, koridorda bulunan iki kişi de yanlarında getirdikleri TNT kalıplarını MHP’nin katının iç kısmına yerleştirerek eylem yerini terkettiler. Yıldız Katliamı planlayıcısı bir faşistin cezalandırılması ve MHP lokalinin büyük ölçüde tahrip edilmesiyle sonuçlanan eylem, sivil faşistlere Beşiktaş’ta yaşam hakkı tanınmayacağı, bu bölgede barındırılmayacakları ve faşist saldırıların cevapsız kalmayacağını son derece açık bir biçimde gösteriyordu.
GÜLTEPE OPERASYONU
GÜLTEPE, İstanbul’un en yoksul kenar mahallelerinden biriydi. Bu mahalle sivil faşistlerin işgali altında olup, kendisine ilerici demokratım diyen insanların korka-çekine gidip gelebildikleri, sivil faşistlerin terörle halkı yıldırdığı, sindirdiği bir bölgedir. İşgalin kırılması doğrultusunda çalışmalar yapmak üzere Devrimci Sol tarafından tüm sol’a çağrı yapılarak işgali birlikte kırma önerildi. Ancak oportünist ve revizyonistler anti-faşist mücadeledeki sağcı, pasifist yüzlerini burada da gösterdiler ve öneriyi kabul etmediler. Oysa bu bölgede, polis desteğinde üstlenen faşistler buradan Mecidiyeköy’e, Şişli’ye ve hatta diğer çevrelere sızmaya çalışıyorlardı. Gültepe halkı ise faşist baskıdan ve terörden bıkmış durumda devrimcileri bekliyordu. Çünkü günün 24 saatinde kimlik kontrolü, yol kesme, demokrat insanları izleme, dövme, daha ileri insanlara ateş etme, evlerden ve esnaftan zorla para toplama vb. sonucu herkes can telaşına düşmüştü. Bölge halkı bu durumdan duyduğu rahatsızlığı bölge karakoluna, valiliğe vb. yerlere yaptığı suç duyuruları ile dile getirmişti ama sonuç alamamıştı. Devrimcilerin Gültepe’deki bu gidişe dur demeleri gerekiyordu. Aksi durumda faşistlerin buradan çıkaracakları deneylerle diğer bölgelerdeki işgalleri hızlandıracakları, yetkinleştirecekleri açıktı. Dahası yalnızca bulunulan yerleri savunmakla yetinmek, birincisi, faşist işgal altındaki halkı faşist terörün zulmü altına terketmek, ikincisi, bulunulan yerleri de bir süre sonra kaybetmek demekti. Gültepe’de nelerin yapılabileceği konusu günlerce düşünüldü, tartışıldı. Faşistlere unutamayacakları bir ders verilmeliydi. Bu eylem aynı zamanda sol’a da pratik öğreticiliğiyle ders olmalı ve faşistlere karşı mücadelenin nasıl verilmesi gerektiği de öğretilmeliydi. Günler süren tartışmalar hazırlıklar sonrasında Gültepe’de faşist odaklara yönelik kapsamlı bir askeri eylem yapılması kararına varıldı. Türkiye’de ilk kez bu kapsamda devrimci bir askeri eyleme girişilecekti. Bölgedeki pek çok faşist hedefe aynı anda vurulacaktı. Eylemde beş ayrı ekip görev aldı. Hepsi silahlıydılar ve el yapımı patlayıcılarla da donanmışlardı. 2 Ekim 1978 sabahı yapılan eylemde MHP binası makinalı ile taranırken MHP ilçe başkanı Yusuf Bahri GENÇ’in dükkanı ve faşistlere ait çeşitli işyerleri tahrip edilmiş ve bir faşist cezalandırılmış; bu eylemden sonra Gültepe’de faşist işgal kırılmıştır.
FAŞİST TERÖRE KARŞI SİLAHLI MÜCADELE EKİPLERİ (FTKSME)
‘78-’79-’80 sürecinde anti-faşist mücadelenin giderek faşistlerin planlarını bozan bir güç ve etkinlik kazanmasında bu süreçte Devrimci Sol tarafından oluşturulan Faşist Teröre Karşı Silahlı Mücadele Ekipleri belirleyici bir rol oynamıştır. Aşağıdaki metin 1979 Eylül’ünde yayınlanan Dev-Genç dergisinin 4. sayısında FTKSME’lerin oluşturulmasına ilişkin yazıdan alınmıştır. “Faşist terör karşısında bugün hiçbir hayat alanında halkın can güvenliği yoktur. Mahalleler, fabrikalar, okullar, köyler işgal altına alınmaya, halk kitleleri bu yolla faşist demagoji altına sokulmaya çalışılmakta ve açık faşist iktidarın tabanı oluşturulmak istenmektedir. Faşist terör (resmi ve sivil) maddi bir güçtür. Maddi bir gücün karşısında ise ancak maddi bir güçle mücadele edilebilir. Bugün faşizme karşı mücadelede; Parti silahına sahip olalım veya olmayalım, faşist terörü etkisizleştirici, caydırıcı, faşist işgalleri kırıcı ve bu doğrultuda halkı örgütleyen bir perspektifte örgütlenmek zorundadır. “Faşist terörle mücadelenin ana yolu faşist terörün karşısına devrimci şiddeti çıkartmaktır. “... Bugün sınıf mücadelesinin görünümü faşist terör ve faşist teröre karşı mücadelede odaklaşmaktadır. O halde bizim partileşme sürecine özgü örgütlülüğümüz de bu odak noktaya göre biçimlenmek zorundadır. “... Faşist teröre karşı mücadele iradi ve örgütlü olmak zorundadır. İradi, örgütlü ve Türkiye çapında merkeziliği giderek sağlanmayan hiçbir mücadele biçiminin siyasi sonuçlar yaratması düşünülemez. “Bugün faşist teröre karşı yer yer hatta çeşitli (silahlı mücadeleyi en genel anlamda savunan) grupların faşistlerin saldırılarına karşı savunma biçiminde de olsa çatışmaları gözükmektedir. Bu çatışmalar ise faşist terörü etkisizleştirici, caydırıcı bir rol oynamaktan uzak, saldırıya karşı sadece kendini savunan ve hayatta kalabilmekten öte gidememektedir. “Oysa bizim mücadele yolumuz, faşist terörü etkisizleştirici, caydırıcı ve faşist demagojiyi boşa çıkartıcı bir fonksiyon yüklenmelidir. Buna bağlı SP’yı temel olarak yürütecek ve halk ordusunu yaratacak bir perspektifi olmalıdır. “Bunun için de faşist teröre karşı mücadelenin temel yolu devrimci şiddettir diyoruz. Devrimci şiddet partileşme sürecini hızlandırıcı bir tarzda örgütlenmek zorundadır. “Kendi başına, örgütsüz, merkeziliğe tabi olmayan ve hedefleri yanlış seçilmiş şiddet, partileşme sürecini hızlandırmaz ve çoğu zaman yanlış hedefler ve uygunsuz zamanlardaki çıkışları ve taktikleri ile oligarşi tarafından darbe yemek ve partinin yaratılmasını geciktirici bir fonksiyon yüklenirler ki, böyle bir şiddet anlayışı giderek de bir kaos ve kargaşalığı doğurabilir. “(...) Bu faşist teröre karşı devrimci şiddeti sürdürmek halkın can güvenliğini sağlayacak, faşist işgalleri kırıcı ve caydırıcı rol oynayacak, Faşist Teröre Karşı Silahlı Mücadele Ekipleri oluşturulmalıdır. “Faşist Teröre Karşı Silahlı Mücadele Ekipleri iş esaslarına özgü bir tarzda ele alınıp silahlandırılmalıdır. Faşist Teröre Karşı Silahlı Mücadele Ekipleri bulundukları alanda kitlelerin ekonomik, demokratik, ideolojik ve politik sorunlarını devrimci şiddet temelinde yönlendirmek zorundadır. “Böylesi merkezi bir örgütlülükte ele alınan bu tür komiteler, kadrolaşmayı merkezi bir tarzda ilerletecek ve kadro üretkenliği sağlayacak, faşist teröre karşı giderek merkezi bir mücadeleyi gündeme getirecektir. “(...) Faşist Teröre Karşı Silahlı Mücadele Ekipleri öncelikle heterojen, her türlü anti-faşistten meydana gelen kitlesel örgütlenmeler değildir. “Faşist Teröre Karşı Silahlı Mücadele Ekipleri faşist teröre karşı mücadelede devrimci şiddeti temel alan ve parti örgütlenmesinin bir alt zemini olan parti kadrolarının yaratılacağı bir alt zemindir ve homojendir. “Silahlı Mücadele Ekipleri’nin görevi faşist teröre karşı devrimci şiddetle çıkıp, bu doğrultuda kitleleri örgütleyerek parti hücre ve komitelerinin yaratılmasını hızlandıracak ve kadroların yetkinleştiği, uzmanlaştığı bir zemindir.”